Böyle değildim
Ruhumun çıldırtan, ama sesiz çığlıkları arasında bile
Ruhsuz değildim.
Sevgiye ram olabilecek
Sevilmeye değer en ufak kırıntıya,
Her dem tapabilirdim…
Papatyaları şiire bulayıp,
Mısralarında yuvarlanabilir, her yaprağında gitara nota olabilirdim…
Hele de kuşların dansı gibi, uçurtmalar gibi,
Yeni filizlenmiş badem çiçekleri gibi,
Savaştan arınmış kutsal topraklar gibi,
Sadece gülmek için yaratılmış her renk çocuk gibi,
Huzura ram olmuş iseler, toprak olurcasına toprak…
Olabilirdim…
…
En son yağmaz dediğim dağlar,
Grimsi kar’lara, tozlu fırtınalara, kızgın bulutlara büründü…
O dağların artık delinmeyeceğini,
Delinemeyeceğini anlamak çok ta zor olmadı.
Güneşin bir dost gibi eritemeyeceğini,
İnsan olanın geçemeyeceğini
Anlamak hiçte kolay olmadı…
Belki de artık soyu tükenmiştir,
Kökleri kurumuş, rahmi alınmış
Doğması, filizlenmesi ya da dirilmesi
Belki de sadece umudun kuruntusudur…
…
Ne zannediyorduk acaba, Sevgiyi?
Onca zamana sızmış,
İçtenlikle bilenen,
İncelikle süzülen,
Dev kayalar şeklini almış İnsancıkların,
Bir parça gibi kayadan, yüreklerinin…
İçinde yer edinmiş bu duyguyu,
Ne ile kıyaslıyorlar ya da neye benzetiyorlar acaba?
…
Oysa ki,
Çok kolaydı,
Sevgiyi dağa yazmak,
Dağa dokunmadan, delmek…
…
Bir parça incelik, bir tutam içtenlik…
Yeterdi,
İnsan olanın sol kesesine.
Bir parça incelik, bir tutam içtenlik…
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder