Heybemde sakladıklarım, saklı bulduklarıma
Olmadı umut!
Ne çok istemişiz, ne çok şey beklemişiz
Dengesizce dönen,
Döndükçe yok eden Dünya’dan.
Umudu, Aşk’ı, Mutluluğu...
Bir gün eserinden zerresinin kalmayacağı,
Çürümüş bedenlerimize yorgan olacak,
Ama asla koruyamayacak,
Islandıkça çamurlaşan yerküresine…
Oysa ki sadece Kokuydu beni fani olandan ayıran,
Yıldızların bile imrendiği, timsali olmayan gözlerdi,
Narin, işveli bedeniydi…
Bir denizin uğultusu, yaprakların gıcırdayışı, bulutun yağmura doluşu…
Benim ona dolduğum kadar saf ve iç gıdıklayıcı olamazdı.
Çok gerçekti…
Gün gibi,
Gündüz gibi…
Yine gece söndü üstüme,
Var bir zifiri karanlık,
En kuytuda,
Yine yanmayan sokak lambasının ışığında,
Uluyan itler… Korkuyla içi titreyen koca şehir…
Boş sokaklar, buz gibi kaldırımlar…
Amaçsız ve ruhsuz iki ayaklı canlılar.
Ölmek için can atıyor gibiler.
Pencere diplerinde kurumuş bahar çiçekleri,
Güneşi hak etmiyorcasına sarpa saran bulutlar…
Ne kadar çok benziyor kurumuş dallarıyla içimde ki bahçeye,
Yalnızlığın mutluluk vereceğini kim akıl edebilirdi ki,
Ya da koca bir kalbin sarılırken, olduğundan daha fazla attığını hissediyor olman,
Duygunun varlığından ya da karanlığın derinliğin den,
Ya da…
Koca bir okyanusun dev dalgaları ile çırpınırken, yüzme bilmeyen bir kızın hissettikleri…
Ya da hissedemedikleri…
Çok gülünç dimi,
“İçinde bir dünya var… Ve sen onu anlatamıyorsun.”
Neyse…
Bu kadar karamsar ve ümitsiz değilim aslında,
Yaşadıklarım ve gördüklerim,
Beni kör bir kuyuya sürüklüyor sadece…
Dünyanın sadece bunlardan ibaret olmadığı, olmaması gerektiğini
Bende bilirim…
Bende bilirim gecenin durduğu bir saatte,
Yıldızların en parlak haliyle ışıldadığı,
Özgürlüğü andıran, yandıkça harlanan, ateşini bize sirayet ettiren mumun gölgesinde,
Heyecanına şimşek gibi,
Kat be kat andrenalin katan birinin,
Şarapsı dudaklarının,
“O’nsu” tadında kaybolmayı…
Derinlerine, en derinlerine inmeyi…
Tutkuyu, mutluluğu uçurumun kenarındaymış gibi hissetmeyi…
Bazen de…
Küçük bir tebessümüne sığınmayı,
Başımı göğsüne yaslayıp,
Göğsünde huzuru koklamayı,
Tutarsızca haykıran, anlamsız cümleler sarf eden,
Bir radyo frekansında egosu tavan yapmış spikerin,
Dünyaya sunuyormuşcasına,
Hatta zevksizce seçilen türkülerini bile dinleyebilirim.
Ben dünyanın en küfürbaz aşığı olabilirim…
Diyorum ya sarhoşum.
Şaraptan değil, kokundan…
Gece zifiri karanlığa bürünse de, yıldızlara and içebilirim…
Putları yıkabilir,
Tanrıya secde edebilirim…
İsyan edebilirim…

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder