Kokmamalı Dünya

Geçmiyor be yavrum,
Herkesçe zamanın suya büründüğü, bende kaplumbağa sürüsü.
Hasreti çekilen bir koku, sitemi edilen özlem furyası…
Gözlerinin ahengi, gamzelerinin gittikçe derinleşen serzenişi…
Zifiri karanlığa bürünmüş bir şehrin,
Çıkmazı olmayan ıssız sokağın,
Lambası yanmayan direğine tutunmak…
Nasıl güç veriyorsa orda olmaması gerekene
Sen, deliren yüreğime,
Titreyen ellerime,
Sen olmadıkça açılmayan gözlerime,
Adın anılmadıkça dönmeyen dilime…
SIĞINAKSIN… Sığınağımsın…
Haykırışım, çıldırmış olan sessizliğim…
Aşka olan sevdamsın…
Kim güneşi kıskanır ki,
Ya da yıldızlı bir arşın dünyaya çatı olmasını,
Her gün eline aldığın telefonu, giydiğin kıyafeti, sürdüğün kokuyu…
Kim, neden kıskansın ki?
Ben dışında,
Yoksam sende, senli her şeyde…
Olmamalı hiçbir şey… Kokmamalı dünya…
Buz gibi kaldırımların yalnızlığı serpilmişken üstüme,
Dokunduğun bam tellerim,
Bir kuşun avcısından kurtulmaya çalışırken verdiği çırpınış misali,
Ürkek bedenimde, toprakça filizler vermekte…
Aşka dair, sevdaya,  huzura dair…
İçimde bir ülke, tepinen deli taylar
40 tilki, değmeyen kuyruklar…
Seni anımsayınca dağılan havyalar…
İktidarı oldun ülkeme, değiştirdin kanunumu,
Aslımı, beni, benliğimi…
Her sokağın bir yosması

Mahallenin imamı
Dinmeyen ezanı…
En fakiri, en zengini…
Yavşağı, en delikanlısı…
Şahit olsun… 
Tanrı şahit olsun…

Yer gök inlesin…  
Şimşekler milyon kere çaksın…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Pages